24 Eylül 2013 Salı

Yusuf Hayaloğlu

Ayrılık Hediyesi
şimdi saat sensizliğin ertesi
yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın
avutulmuş çocuklar çoktan sustu
bir ben kaldım tenhasında gecenin
avutulmamış bir ben...

şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
bu da benden sana
ayrılığın hediyesi olsun

soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan doyurabilmek
ve haksızlık etmeden doğan güneşe
bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
mülteci isteklerim oldu ara sıra, biliyorsun..
şimdi iyi niyetlerimi
bir bir yargılayıp asıyorum
bu son olsun be..bu son olsun!
bu da benim sana
ayrılırken mazeretim olsun!

şimdi saat yokluğunun belası
sensiz gelen sabaha günaydın!
işi-gücü olanlar çoktan gitti
bir ben kaldım voltasında sensizliğin
hiç uyumamış bir ben...

şimdi dişlerimi sıkıp
dudaklarıma kanamayı öğrettim
ki bu kızıl damlalar
körpe yanağında bir veda busesi olsun
bu da benden sana
heba edilmiş bir aşkın
son nefesi olsun...

kafamı duvara vurmadan
tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek
ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü
bütün saatleri öylece durdurabilmek için
çıldırasıya paraladım kendimi
lanet olsun!
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun be! ne olacaksa olsun!
bu da benim sana
ayrılırken şikayetim olsun 

Aptal

İnsanları anlamak zor artık yada insanla karşılaşmak zor. Bunu biz mi yapıyoruz yoksa onlar kendilerini mi bu hale getiriyorlar?
Hayatını niye başkasına göre planlıyorsun ki? Biraz kendin olsan ne değişir ki. Hayat başkası olmak için çok kısa bunu aklından çıkarma. Başkalarına göre hareket edeceksen yaşamanın ne anlamı var ki. Önemli olsan senin sen olman ama sen hala aptalsın.

-Mustafa ŞAHAN

ROL - VAZGEÇTİM

Vazgeçtim gözlerinden 
Vazgeçtim sözlerinden 
Bir ah de yeter 
Sessizce kimsesizce 
Gönderdim dudaklarımı 
Öpme al yeter 
Hiç tanımaz tenim ellerini 

Bilmez yüreğim bilmez yüreğini



Ah bu koku bu ten bu dokunuş 
Ah bu delilik sarsar bedenimi 
Yok olmak zamanı şimdi 
Vazgeçtim gözlerinden 
Vazgeçtim sözlerinden 
Bir ah de yeter 
Sessizce kimsesizce 
Gönderdim dudaklarımı 
Öpme al yeter 
Hiç tanımaz tenim ellerini 



Bilmez yüreğim bilmez yüreğini 
Ah bu koku bu ten bu dokunuş 
Ah bu delilik sarsar bedenim

EY SEVGİLİ...

Ey sevgili...
Heyben acıyla dolar da nefes alamazsan gel...
Huzur bulacağın kıyılarım senindir...
Umutların solar kurur da subulamazsan...
Beraber sulayalım gözyaşlarım senindir...
Kanadın kırılır da maviye uçamazsan ne güne duruyor al...
Kanatlarım senindir...
Çaresiz çilelere bir umut bulamazsan kendime ettiğim dualarım senindir...

Hz . Mevlan

22 Eylül 2013 Pazar

Olimpiyatları Neden Alamadık?

Durun ben söyliyeyim;

Neden olimpiyatı kazanamadık?

Çünkü maçlardan zevk almıyoruz. Sadece kavga edip etrafa zarar veriyoruz.

Konuşarak anlaşamıyoruz.

Futbolcular orda kazandıkları paraları hesaplarken, biz burada birbirimize hakaret edip küfür ediyoruz. Kısacası daha sporu izlemeyi bile bilmiyoruz.

Ben takım tutmuyorum. Sabahtan beri statülerde 2 takımlada dalga geçiyoruz. Siz ne yapıyorsunuz? Sadece küfür ve hakaret. Kusura bakmayın ama daha konuşarak anlaşamayan bir Milletin olimpiyat kazanmasını beklemeyin.

FUTBOLDA ŞİDDETE HAYIR

Beşiktaş taraftarının yaptığı resmen futbola saygısızlıktır. Böyle futbol izlemeye gelen bir bünye ile ne yapılabilir ki? Oraya gelen ailecek maç izlemek isteyen insanların suçu ne? Hak edenin her zaman karşısında olan bir duruma gelmek ne diye? Kazanmak ve kaybetmenin ne olduğu hala bilmeyen insanlar ile futbol ilerlemez.

MUSTAFA ŞAHAN

TÜRKLÜK VE MÜSMANLIK

Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettikten sonra bir
Cuma günü Kahire’de bir camiye gider. İmam
efendi ilk defa Yavuz Sultan Selim adına Hutbe
okuyacaktır. Hoca Hutbeye başlar ve;
“Hakimul Haremeyn ( Mekke ve Medinenin
hakimi/sahibi ) olan hükümdar” diye övgü dolu
sözlerini sürdürür.
Bu durumu kabullenmeyen Yavuz Sultan Selim
ayağa kalkarak:
“-Ben Hakimul Haremeyn ( Hicaz’ın sahibi )
olamam! Oranın sahibi Allah’dır! Ben olsam
olsam “ Hadimul Haremeyn ” ( Hicaz’ın
hademesi / hizmetkarı ) olurum..! ” diyerek
herkesin içinde Hutbe okuyan İmam'a seslenir...

ÖZLEYECEKSİN

Özleyeceksin teninde ki kokumu, 
Özleyeceksin sana dokunuşumu, 
Özleyeceksin her gece yokluğumu,
Özleyeceksin aldığın ne varsa..

Özleyeceksin attığım tripleri,
Özleyeceksin seni sevişlerimi,
Özleyeceksin sesimi her şeyimi,
Özleyeceksin sattığın ne varsa..

SEVGİ

Ölüm mü yaşam mı gerçeği yansıtan
Aşkındır sevgilim ölüme çağıran

Yaşamayı unutturdun sevgilim sen bana
Ölüm de unutturacak inan ki seni bana

Hadi gel inandır beni yaşamın güzelliğine
Yaşamı farkettiğimde mecburum ben sana yine



CONTRA - ÖLÜ

Şu anda cennetteyim elimde avokado
Dert değil nere istanbul nere chicago
Şahane bu fonda ya ya ye coco jambo lady d'yle son tango
İlk ve son kank bu ab-ı ölüm suyu bu beton taş ağaç ama kökü kuru kötü sonu
Ya gözüne dizine durur ya da panzehir olur düzeltir ölü solu 
Ölmek ne güzel törenim sade güzel
Niye hala kamil bu bağda gezer diye düşün kamil 
Ama sana bu ölü halimle gömdükçe diyosun ah ne güzel 
Bu benim suçum mu şimdi göt söyle korkma
Senin için değil bu dört dörtlük bomba benim için hiç onun için iyi senin için hep
Ölmüş olsam da g-g-g dememek benimkisi 
Bana olma destek bak homie
Emin ol ki bi çoğu gibi yanar döner olsaydım derdim egoma contravolta yerine contravesti
Derler ki Cont az reklam yap ya da hesap aç sosyal mesaj yaz
Egom var yapamam büyük egom var istesem de reklam yaptırmaz
Ağlama lan bu benim tribim değildi
Ki beğendim ben o sarı klibin iyiydi bilin mi ben osursam da dinlenir deli gibi desem de diribiridibibi
Tribim bitmez bugünlük çünkü her biri bir ders düşerim en dibe
Bi' anda yükselip kendimi bilmem peşimde çakal willie gibisiniz sikilmişler
Bendeyse mimiklerden ziyade mimimimi deyip de gitmektir rap yetenektir rap 
Cool g rap dinlemek gibi sektir rap mucizem textimde kendin seç bul bi şey keklik wack
Ki yetmiş beş sene denesen n'olur hevesin elimde boğulur
Orası neresiyse burası tersine doğrudur ne diyosam o ötesi berisi yoktur
Tüm kariyeriniz benim için introdur
İçim hep rahat ki namım karateci joe asimileyim ama sana kalan babafingo nasılsa halk beni seviyo
Dediklerimin ana fikri olsa da ray malifalitiko
Kapımı çal dang-ding-dong de kalk babo hiç halin yoksa bile bizi rhymela boğ yerinde kal lan çiko
Sanki Cont 007 godfather michael bond dese de vicdanı çıkar içi el vermez
Bu ego bana bile çıkar için el vermez bi sorun varsa koş bulabilirsen ona sor
Bana sorma egom bilir ben bilmez
Egomun kölesidir hayat köpeği hiphop çalan yuvarlak değil köşeli pikap
Aman dikkat uzaktan sev bin kat derine yuvarlar her döneği
Çünkü bi saat fark var aramda insanoğluyla şu an alayı bradley bense hakeem olajuwon

CONTRA - SONUNA DEK

Dibe iniş her gün daha çok 
Ve ne kadar yükselirsen o kadar iyi rahat ol 
Duymak istediğin bulduğun değilde umduğunsa ruhunun derinliklerinde kaybol 
Umutsuzca sonu hüsran çünkü sizin bi çoğunuz ona düşman 
Nasılsa rüya bu değil hiç umrumda 
Çünkü yakınlaşıyo sona dünya siz konuştukça 
Yiyin birbirinizi devam bi asır daha 
Hiçbirinizin hiç bişey kazanmadığının ispatı için 3e dek say ve eline bakki solunuz taş sağınız kağıt barışınız makastır eminim ki oynadığınız oyundaki 
Kes konuşma hiç hepimiz biliriz bu oyundaki tek sorun nakit her konu nakit 
Ama basit anlaman için bastırma bana asit yarana hiç ama 

Farketmez senin bu ruh bu beden 
İstersen ölene dek aleve ver hemen 
İçindeki birden tek şüphen olduysa eğer 
Sonun onunlaysa herşeye değer sonuna dek 

Sonuna dek hep sonunda nefret sonunda gaflet sonunda öfke 
Ben kötüyüm ölüm daha kötü hayat mükemmel var çünkü sonunda ölmek 
Ama senin ki hiç bişeyi düşünmemek küçük bebek

Belirtmek isterim üzülerek 
Ne yazıkki bilinçli şekilde düşünerek 
İstediğinse inancını giyinmeyip üşümemek 
Ama bu kez ve her an meraba dedirtebilir bitişe marijuana kova peşine şişe işten eve evden işe 
Birileri kafana sıçıyo sense içine konuşup yine içine işe yinede 


Farketmez senin bu ruh bu beden 
İstersen ölene dek aleve ver hemen 
İçindeki birden tek şüphen olduysa eğer 
Sonun onunlaysa herşeye değer sonuna dek 

Ne sonuna dek be küçük kelebek seninki hep gitmeyip denemek 
Ki gidemessin hiç biyere bu sebeple her denemen içindeki beni yenilemektir 
Vur duvara tenis topu gibi çarp 
Vurdukça ben inatla bidaha çarp 
Bu artık şart durmam yasak ki raket benim elimde hep 
Sana kalan arafın eteğinde beklemek gibi bişey hissetmen için hiçi izlemen için içindekilerin bitişini bitişimi gelişimi gidişimi vede her istediğimde içine girişimi şunu diyişini 


Farketmez senin bu ruh bu beden 
İstersen ölene dek aleve ver hemen 
İçindeki birden tek şüphen olduysa eğer 
Sonun onunlaysa herşeye değer sonuna dek

YALNIZLIK

Yalnızlar için saçmalamak hiç sorun değildir çünkü onları dinleyen kimse yoktur.

Mustafa ŞAHAN

TARİF-İ YOK



Hüzün çarkının dişlileri arasında öğütülmekte yine gönlüm.
Puslu gözlerimle seçemediğim satırlara eklemeye çalışıyorum çalınmış umutları.
Taşı özgürlük adına sıkan eller gibi bırakmıyor acıyı yüreğim.
Aklıma gelen her şey gözyaşı diye akıyor içime.
Çaresizlik mi bu kulaklarımda çınlayan ses yoksa sabır için olgunlaşan bir uğultu mu?
Üstüme düşen her gölge bir yük, nasırlı omuzlarımda…
Satır aralarına sıkışan bir feryat defnediliyor tarafımca, sitemler mezarlığına.
Kıyıları döven hırçın ve inatçı bir dalga gibi geçiyorum sessizliğin içinden.
Yanıma kar kalıyor aldanışlarım.
Kendimi kandırma oyununda baş rol oynuyorum.
Alıp alıp yırtığım her gidiş bileti gebe kalıyor dönüşüne.
Yer bulamıyorum kimsesizler terminalinde…
Terk ediliyorum başı boş duraklara.
Ardına düştüğüm her rüzgar kesiliyor yağmuru beklemeden.
Ve tamamlanmamış cümlelerin sonuna konan üç noktaya benziyor kaçışlarım.
Sansürsüz korkular birikiyor ceplerimde.
Beyhude bir dehşeti fısıldıyor yalnızlık darağacına astığım düşlerime.
Durgun suların yosunlu kalabalığını yaşıyorum yeniden.
Ömründen düşen her yaprak savruluyor bilmediğim uzaklara.
Beni bulan yine ben oluyorum kayıplar kuyusunda..

BERBAT

Uyanmak istemiyorsan, berbat bir hayatın vardır. 
İşin ilginç yanı uyuyamıyorsan da berbat bir hayatın vardır.

- Mariadebonne

BENİ ANLIYOR MUSUN?

Seni anlıyorum derler ya her şeyi bilmeden. Beni ne zaman anlarsın biliyor musun ? Birini delicesine sevip yüreğine gömmek zorunda olduğun zaman , sana onu sorduklarında gözlerin dolu dolu unuttum dediğin zaman , her ayrılık şarkısı çaldığında yüreğinin bedenine sığmadığı zaman , onu gördüğünde mutluluk her zerreni sardığı zaman , iki kelimesiyle içmeden sarhoş olduğun zaman , o sana olmaz dediğinde ölmeden ölümü tattığın zaman. İşte o zaman beni anlarsın !
Şimdi söyle beni anlıyor musun ?

CAN YÜCEL

Yormak istemiyorum artık kimseyi, yorgunum zira.
Kelimeleri yan yana getiresim yok kendimi anlatmak için.
Yeni bir alfabe arıyorum konuşabilmek için..
Hiç söylenmemiş sözler duymaya ve yeniden
cümleler kurmaya ihtiyacım var.
Yetmiyor bildiklerim...

Can Yücel

HİÇLİĞİN VARLIĞI


Neyzen Tevfik, ruhu şad toprağı bol olsun, bu diyarlardan gelip geçmiş, en renkli ve sivri dilli, içi dışı aynı ve kimselere zerrece benzemez kişiliklerden biriydi. “Hiçoğlu hiç” idi. Kalendermeşrep idi. Rakı-baz, kelam-baz, aşk-baz, can-baz idi. Kendi canıyla oynayanlar, kendi tüylerini yolanlar kavminden… Hem veli hem deli; kâinatin meraklı ve haylaz öğrencisi, aynı zamanda üstat idi. Onu uzaktan damgalamak, yargılamak, an-la-ma-mak ne kadar kolaydı. Halbuki tanıyanların gönlünde yer edinmişti. Atatürk’ten Mehmet Akif’e ne çok şahsiyeti etkilemişti o hem berrak hem taşkın enerjisi.

Şairin çok sevdiğim bir fotoğrafı var; meşhur bir kare: Boynunda, üzerinde “HİÇ” yazan bir tabelayla bakar kameraya. Meydan okur adeta. Kaçımız yanaşırız bugün buna? Kaçımız varız “hiç” olmaya? Filanca ya da falanca değil, şu rütbede veya bu şöhrette değil, sadece ve öylesine bir toz zerresi olarak dolanmaya?
İlginçtir ki “hiçliğin kudreti” bugünlerde epey tartışılan ve itibar gören bir kavram. Ama bambaşka bir bağlamda. Plasebo: Yoklukla gelen varlık. Beynin inandığına bedenin de inanması bir anlamda. Aldığımız bir ilaç-diyelim ki içinde şeker var, lakin biz mide ağrılarına iyi geldiğini zannederek yutuyorsak, midemize (bünyemize) faydalı olabiliyor hakikaten. “Plasebo etkisi” artik o kadar önemseniyor ki Harvard Üniversitesi kapsamında Placebo Studies/Plasebo Çalışmaları var! Şimdiye değin önemsiz bir ayrıntı yahut kontrol edilmesi gereken bir sapma addediliyordu. Oysa artık her şeyin beyinde başladığı ve gene beyinde bittiği düşünülüyor. Beyin ise bunca araştırmaya, teknolojiye rağmen hâlâ bir muamma.
Plasebo etkisinin önem kazanmasında İkinci Dünya Savaşı rol oynar. Savaş sonlarına doğru ilaç ve gıda depoları erir cephelerde. Doktorlar yaralılara verecek ilaç bulamazlar. Bilhassa morfin temin etmek güçleşir. Acı çeken askerler için ağrı kesici bulamayan doktorlar, uzaktan bakınca sıvı morfini andıran zararsız bir solüsyon enjekte ederler. Askerlerin yarıya yakını bu yeni ilacın kendilerine iyi geldiğini söyler; ağrıları azalmıştır.
Plasebo bugün Parkinson da dahil olmak üzere beyinden kaynaklanan birçok fiziksel sorunu gideriyor. Prozac’tan tutun depresyon ilaçlarına kadar kullanılan pek çok hap, büyük oranda, aslında hastalar o haplara inandıkları için etkili oluyor. Keza alternatif tıp olarak benimsediğimiz nice tedavide geçerli aynı etki. Otların, bitkilerin, merhemlerin elbette bir kudreti var, ama bir o kadar onlara inanmanın da.
Bir başka örnek: Bira tüketicileriyle yapılan çarpıcı bir deney var. Üst üste içki içtikten sonra denekler dengesiz yürümeye başlıyorlar. Dilleri sürçüyor. Velhasıl bütün sarhoşluk belirtilerini gösteriyorlar. Oysa bir damla alkol almamışlar gerçekte çünkü içtikleri alkolsüz bira. Lakin bilmiyorlar. Beyin bir kez inanmayagörsün sarhoş olduğuna, beden hakikaten başlıyor yalpalamaya. Ne ilginçtir ki plasebo etkisi bir tek Alzheimer hastalarında işe yaramıyor. Çünkü hasta aldığı ilacı unutuyor; unuttuğu için ilacın iyi geleceğine inanmıyor. İnanç yoksa, plasebo etkisi Alzheimer hastalarında işlemiyor.
Bunun tersi ise “nosebo”. Latince “zarar vermek” fiilinden geliyor. İnsan kullandığı ilacın ya da tedavinin kendisine kötü geleceğini düşündüğü andan itibaren ondan zarar görüyor. Beyin bir kez daha bedenden önde gidiyor. Dolu dizgin. Yani kötümserlerin kendilerine verdikleri zararın haddi hesabı yok.
İnanç kelimesi Turkiye’de hep din ve dindarlıkla özdeşleştirilir. Kelimeyi daha laik bir çerçeveye oturtmak lazım. Zira barış inanç işi, demokrasi de. Yazarlık da inanç işi, tutkuyla yapılan her uğraş gibi. Aşk da inanç işi. İnanmak kendine, evrene, beraber yaşamanın olabilirliğine. Bireysel ve kolektif düzlemde, hayatımızın her anında bir inanç faktörü var. Harvard Üniversitesi web sitesinde “Plasebo Çalışmaları”nı anlatırken düşündürücü bir ifade kullanılmış: “Hayal gücünün, güvenin ve umudun kudreti!” Üçü de ne kadar güç veriyor insanlığa: hayal gücü, güven ve umut. Savaşlar ve iç savaşlar evvela umudu yok ediyor. Otoriter rejimlerde ilk güven kayboluyor. Ve ne vakit tahammülsüzlük ve sansür zuhur etse hayal gücü zedeleniyor.
İnanç olmadan dünya dönmüyor. Lakin pek çok şeyin olduğu gibi inancın da aşırısı, aşırıya kaçanı zarar. Güneşin olduğu yerde gölge, inancın olduğu yerde şüphe olmalı. İnsanın kendi doğrularından zaman zaman şüphe edebilmesi sağlıklı bir hal. Yoksa doğrularımız olur dogmalarımız.
Son tahlilde tüm plasebo ve nosebo etkilerinin ötesinde mutmain bir mertebe var; kimselere benzemez bir çılgın neyzenin işaret ettiği o yeri, o füsunkâr memleketi, gitmesek görmesek de, varmak zaten ne haddimize, biliyor, hissediyoruz. Beynimiz anlamasa da yüreğimiz kavrıyor o dizenin hikmetini: “Yok olmadan var olmanın yolu yok…”

KENDİNİ SEVMEK


Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın.  İçindeki hayatın dalgınlığı bu. Ve bir de seni çevreleyen hayatın  dalgınlığı: Yunuslar, ormanlar, denizler, dağlar, ırmaklar…

Kardeşinin düştüğü yere sakın düşme; bir insana üzüleceğine, dünyada 6 milyar insanın yaşadığını düşün.
Hem sonra, yalnız yaşamak o kadar da kötü bir şey değil. Örneğin bana  tek başıma yaşamak iyi geliyor. Ne yapmak istediğime tek başıma karar  verebiliyorum ve yalnızlığım sayesinde kendimi tanımayı öğrendim ki,  yaşamak için bu çok önemli.
Babanın 70 yaşına gelince kendini yaşlı hissettiği için düştüğü yere  düşme. Baban Musa’nın 80 yaşında bir kavme rehberlik ettiğini,  Rubinstein’ın 90′ında Chopin’i yorumladığını unuttu.
Hayır, bunalımda değilsin; sadece dalgınsın. O nedenle de bir şeyler  yitirdiğini sanıyorsun. Oysa imkansız bir şey bu, çünkü sahip olduğun  her şey sana verildi. Başındaki tek saç kılını bile kendin uzatmadın, o  nedenle hiçbir şeyinin sahibi değilsin. Üstelik hayat senden bir şeyler  alıp götürmüyor, seni bir şeylerden kurtarıyor. Daha yükseklere  uçabilmen, mükemmelliğe ulaşabilmen için seni hafifletiyor. Beşikten  mezara kadar hep okuldayız ve senin sorun dediklerin aslında gördüğümüz  dersler.
Hayır, kimseyi yitirmedin; ölen sadece bizden biraz önce gitti, çünkü orada hepimiz buluşacağız. Üstelik,  sevginin en güzel yanı, hep kalbinde olması. Kim İsa’nın öldüğünü  söyleyebilir? Ölüm yok, sadece taşınmak var. Ve öte tarafta seni harika  insanlar bekliyor: Gandi, Michael Ange, Walt Whitman, Aziz Augustin,  Teresa Ana, anneannen ve de yoksulluğun insanı sevgiye daha da  yaklaştırdığına, çünkü paranın insanı birçok şeyden uzaklaştırdığına ve  bizleri birbirimizden kuşkulanır hale getirdiğine inanan annem.
Sadece sevdiğini yap, mutlu olduğunu göreceksin. Sevdiğini yapan  başarmaya mahkumdur. O başarı da vakti saati gelince ortaya çıkacaktır,  çünkü orada olması gerektiği an kendiliğinden orada olacaktır. Hiçbir  zaman zorunluluktan ya da uzlaşmak adına yapma; sadece sevgi için yap. O  zaman keyif içinde yaşayacaksın ve o keyifle her şey mümkün olacak. Ve  de hiç çaba harcamayacaksın. Çünkü hayatın doğal gücü seni harekete  geçirecek. Eşimin ve kızımın içinde bulunduğu uçak düştüğünde beni de  hayatın o doğal gücü ayağa kaldırdı. Doktorlar en fazla 3-4 ay ömür  biçtiklerinde beni hayatta tutan da o doğal güç oldu.
Tanrı sana bakmanla yükümlü tuttuğu bir insan verdi. O insan sensin.  Önce kendini özgür ve mutlu kılmalısın ki, sonra başkalarıyla gerçek  hayatı paylaşabilesin.
Kendinle barış, aynada kendine bak orada gördüğün insan Tanrı’nın  eseridir. Hemen o an mutlu olmaya karar ver, çünkü mutluluk bir  kazanımdır.
Üstelik mutluluk bir hak değil görevdir; çünkü sen mutsuz olursan, seni  sevenleri de üzeceksin. Unutma, yaşamak için yeteneği ve cesareti  olmayan bir kişi, bir tek kişi, 6 milyon insanı öldürttü.
Sevinmek için o kadar çok fırsat var ve dünyadaki yolculuğumuz o kadar  kısa ki, acı çekmek zaman kaybından başka bir şey değil. Kışın karı,  baharın çiçekleri, Perugia çikolatası, Fransız baget ekmeği, Meksika  takosu, Şili şarabı, denizler, dereler, Brezilya’nın futbolu, Binbir  Gece Masalları, İlahi Komedya, Don Kişot, Pedro Paramo, Manzanero’nun  bolerosu, Whitman’ın şiirleri, Mahler’in, Mozart’ın, Chopin’in,  Bethooven’in müzikleri, Caravaggio’nun, Rembrandt’ın, Velasquez’in,  Picasso’nun ve Tamayo’nun tabloları… Yaşama sevinci veren o kadar çok  şey bulabilirsin ki.
Ve kansere ya da AIDS’e yakalanırsan ortaya iki sonuç çıkabilir ki ikisi  de geçerlidir: O kazanırsa, seni acıkarak, üşüyerek, uykusu gelerek,  ‘Canım çekti, haklıyım, şüphelerim var’ gibi vıdı vıdılarıyla sana  eziyet çektiren bedeninden kurtarır. Yok, sen kazanırsan, daha  alçakgönüllü, daha müteşekkir olursun ve bu da seni kolayca mutlu eder.
Hayır, bunalımda değilsin; sadece şaşkınsın. Sana ihtiyacı olan çocuğa  yardım et ki, o çocuk da oğlunun yol arkadaşı olsun. Yaşlılara yardım et  ki, sen yaşlandığında gençler de sana yardım etsinler. Ölçüsüz ver;  göreceksin, karşılığında sen de ölçüsüz alacaksın.
Sevginin objesine hatta sevginin kendisine dönüşecek kadar sev. Ve  birkaç cinayetin ve birkaç intiharın dengeni bozmasına izin verme; iyi  çoğunluktadır ama sessiz olduğu için fark edilmez. Bir bomba bir  okşamadan daha çok gürültü çıkarır ama her bomba için hayatı besleyen  milyonlarca okşama vardır.

İSKENDER BABADAN 5 KURAL

Gönül işlerinde 5 altın kural;
1. Eğer bir şansın varsa, sonuna kadar kovala. Asla vazgeçme.
2. Olmadığın biri gibi görünmeye çalışma. Açık oyna. Çirkinleştirme ilişkiyi.
3. Tek bir motton var unutma "sen çaldır ben ararım"
4. Eğer bir sevdiği varsa, asla araya girme. Sebep yuva yıkanın, yuvası olmaz. Kızı unut. Ver kendini arabeske ver.

UNUT

Benim Öyle kötü alışkanlıklarım yoktur..
Mesela ; kimseye aşık olmuyorum, artık kimseye güvenmiyorum,
sırtından vurmuyorum kimseyi, seviyorum deyipte yalan da söylemiyorum hiç kimseye..
mesela beni sevdiğini söyleyen insanlara hiç aldırış etmiyorum, yüz vermiyorum hayatıma girmelerine asla izin vermiyorum,
Çünkü bunların hepsi aynı örgüte üye senin gibi, gittikce çoğalıyor senin gibileri..
Her gün birisi geliyor seni seviyorum diye..
Deli mi ne bunlar sevecek başka birisi yokmuş gibi hep beni buluyorlar başıma bela oldular iyice gidin arkadaşım ben kimseyi istemiyorum hayatımda bir ayrılığı daha kaldıracak gücüm yok benim..
Aklımdakiler yetiyor zaten bana,
Aklımdakileri aklımdan çıkaramadıkca başkalarını aklım almıyor, almakda istemiyor..
Bazen unutmayı deniyorum sonra unutmak için sevmediğimi anlıyorum unutamıyorum, ama unutmadanda yapamayacağımı çok iyi biliyorum, unut demek çok kolay olsa da unutmak o'kadar kolay olmuyor, hem zaten unutmak istesende unutulmuyor..
Sorsan herkes unuttum diyor ama sen daha sorduğunda Onun kafasında film şeridi gibi herşey canlanıyor..
Gönülden seven yürekten seven bir insan,
yalandan seven gevşekler gibi unutamaz,
çünkü birisinde yürek vardır diğerinde yoktur..

Kim ne derse desin bana göre..
Unutmak isteyen birisine ''unut'' denmez..
Git hafızanı kaybedene kadar kafanı duvardan duvara vur denir, denmelidir..

ZAFER TEPELERDE

"Başarmak zordur, Kolaya kaçarsan sonuç basitleşir. Unutma, yokuş aşağı inmek kolaydır ama manzara tepeden seyredilir."

GİTMEK

Gitmek çok kolay olsa da kalmak çok zor oluyor.
Giden gittiği gün unutuyor, kalan o güne takılıp kalıyor, toparlanamıyor.
Giden her şeyden kurtulduğunu sanıyor, kalan her şeyini kaybettiğini düşünüyor..
İnsan unutmamak için seviyor, bi süre sonra unutmaya mahkum oluyor..
herkes birbirini sevdiğini söylüyor, hayaller kuruyor, güzel günler yaşıyor, ama hiç bir şey yaşanmamış gibi ayrılıyor..
Giden taraf mutluluğu başka kollarda arıyor, başka başka hayaller kuruyor..

21 Eylül 2013 Cumartesi

SIRADAN İNSAN

Hayatımda kimse yok; ama sorun değil. Çünkü sen aşkı basitleştirenlerden birisin, bense yalnızlığın hakkını verenlerden.

Bağımlılık

Contra kulaktan alınan eroindir.

CONTRA - ZAMANA YOLCULUK

Buralara geldiğim yer gelecek 
Bu da gelecekten sesleniş 
aslında bizim için sene 2047 
Çünkü Temel Reis, Biggie, Bex, Orking, ben ve Ömer Seyfettin 
Yeni bir sigara keşfettik, İçip 2012'ye geldik. 
Velhasılı kelam hacı bizden hayli geridesiniz 
Ve hepiniz o paylaşım sitelerine hapis ama protestsiniz. 
Aferim, Dinledim hepinizi rhymlar bok gibi, 
Flexler güzel ama siz hala daridi daridi daridesiniz.. 
Biz bir siz bir, bizde racon kafa sample 
Tavuk itinayla kesilir hep envai çeşit boklar yada hadi, 
Ben bir siz bir, Siz hepiniz ben tek başla 
Ama bu benim topum oynatmam seni 
Oynayamaz toplar sike takmam. 
Basarım deparı soldan 
Yakınımda koşan o rakibin bekine bi koyarım omuzu 
Olurum o küçük Hakan 
Cont Al pacino değil Filipescu silahı su tabancası 
Çıkan AK-47'deki mermi yerine (hık) balgam.
Buralara geldiğim yer geçmiş 
Bu da geçmişten sesleniş 
Aslında bizim için sene 85 
Ernesto, Hitler Bex Orking ben ve Ömer Seyfettin 
Grandmasta'yı keşfettik, dinleyip geleceğe geldik. 
Politika aynı, gelgelelim o sol bezmiş. 
Çok rahatsınız, idam yada darbe yerine bol teftiş 
Son tespit geleceğinizi boş verip hoş gelip beş gidip 
Boş geçmiş bişeyleri kıraathanede kof gençlik 
Yaş yetmiş gibi iş bitmiş 
Ahlak sükut etmiş 
Dünya borcunu halk orçunu Mark facebooku keşfetmiş 
E hadi mahfoluşunu seyret 
Kahroluşunu destekleriz elbet 
Ki diyebilirsin bana ne büyük çelişki seninkisi hey cont 
Ama cont ne bi akon ne de hey corç versene borç 
Hakan o osama o sakal o sakat o saddam 
Vallaki yazar tarihi baştan 
Ve olaki yapamadı bekleriz hepinizi intiharına. 

Vazgeçtim iptal.

ZAMAN

"Zamanınız Kısıtlı! Bu yüzden başka insanların gürültüsünün, kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin."

Güven

En çok güvendiğim insanlar hep çok üzdüler.
DOSTLAR BENİ HATIRLASIN 

Ben giderim adım kalır 
Dostlar beni hatırlasın. 
Düğün olur bayram gelir 
Dostlar beni hatırlasın

 
Can kafeste durmaz uçar 
Dünya bir han, konan göçer 
Ay dolanır  yıllar geçer 
Dostlar beni hatırlasın

 
Can bedenden ayrılacak 
Tütmez baca  yanmaz ocak 
Selam olsun kucak kucak 
Dostlar beni hatırlasın 


Ne gelsemdi, ne giderdim
Günden güne arttı derdim
Garip kalır yerim yurdum
Dostlar beni hatırlasın


Açar solar türlü çiçek
Kimler gülmüş kim gülecek
Murat yalan ölüm gerçek
Dostlar beni hatırlasın


Gün ikindi akşam olur 
Gör ki başa neler gelir 
Veysel gider adı kalır 
Dostlar beni hatırlasın  





Aşık Veysel ŞATIROĞLU

Öpüş Tadında

ÖPÜŞ TADINDA
Bir şiir
Tek bir şiir yazmalıyım
Uyağı rüzgâr olan
Yağmura bürünmüş soluğu

Bir gün
Tek bir gün kalmalı
Benden kalacaksa geriye
Bir öpüş tadı dudağımda

Ve bir öpüş tadında
Olmalı o şiir de



Ahmet UYSAL

Yalnızların Evi

YALNIZLIK VURDU YİNE

Yalnızlık vurdu yine…
Duvarlar arkadaş olmuşken şarkıma, ölüme bile cesaret edemeyecek kadar çaresizim bu dünyada… Sevenler varmış beni, nasıl bencil olurmuşum bu kadar… Ama bilmezler, can yapayalnız, her dakikada biraz daha ölüyor, bilmezler…!
Can, sürünüyor…!

Dudaklarım arasında bir şarkı…
Sana vasiyetimdi hatırlarsın belki…

‘İşte gidiyorum
Bir şey demeden, arkamı dönmeden, şikayet etmeden,
Hiçbir şey almadan, vermeden
Yol ayrılmış gidiyorum…’

Yol ayrılmış…
Gidiyorum…

‘Ne küslük var, ne pişmanlık kalbimde
Yürüyorum sanki senin yanında.
Sesin uzaklaşır her bir adımda
Ayak izi kalmadan gidiyorum…’

Küslük de yok, pişmanlık da yok…
Gitmek istiyorum sadece, çok uzaklara hiç tanımadığım bir dünyaya…
Kurduğum hayaller yaşatıyor beni, her şeye inat saklıyorum başucumda, can veriyorum onlara…
Tertemiz duygularıma… Kirlenmiş bu dünyada…

Düşünüyorum bir şarkı arasında…
Ne istedim bu dünyada…
Ne istedim de fazla geldi bana?
Cevap bulamıyorum, herkes kadar az, herkes kadar çoktu isteklerim hani derler ya en az herkes ben kadardı, bense herkes kadardım…
Bak yarım kaldım, düşüncelere daldım, sana sevdalandım yine bu şarkıda…
Hayata ısmarladım bir küçük can.
Düşlerimi sana emanet ettim, umutlarımı da…

Belki ölürüm bu akşam, belki yaşamaya devam ederim…
Sanma aşk acısından yazıyorum bunları.
Hayata küsmüşüm biraz, karamsar cümlelerim, çünkü tükenmiş benliğim, nefes alırken zor geliyor yaşamak, her nefes alışımda yaklaşıyorum biraz daha…

Bilir misin sen, zorla gülmeyi…
Bilir misin içinde boğulan hıçkırıklar arasında yaşamayı…
Bilir misin her gün biraz daha erimeyi…
Sevdaya küsmeyi…

Bilemezsin elbet, bilmeni de istemem. Öyle acıdır ki yaşam bu anlattıklarım arasında…
Öyle zordur ki …
Bak uğraşmıyorum kelimelerim süslü olsun diye, kaygısız yazıyorum tüm duyguları anlasın az da olsa insanlar beni diye… Belki o zaman yargılamazlar satırlarımı…

Dirhem dirhem bitiriyorum sayfayı, tel tel örüyorum yalnızlığımı, yaklaşmasın istiyorum kimse dünyama, saklanıyorum gecenin arkasına… Bin ben (!) var ruhumda… Çelişkiyle dolmuş hayatım… Çaktırmıyorum kendime bile…

Fazla uzun yazamayacağım, gözümdeki yaşlar engel olacak sanırım…

Ellerim de titriyor zaten…
Gideyim en iyisi ben…
Şarkıda ki gibi küsmeden, pişman olmadan…
Gideyim yine ben…
Dedim ya sorun sen de bile değil…

Yalnızlık vurdu yine…

Duvarlar arkadaş olmuşken şarkıma, ölüme bile cesaret edemeyecek kadar çaresizim bu dünyada…

Başa Bela Yalnızlık

YALNIZLIK

Bana yalnızlığın tanımını yapabilir misiniz? Nedir yalnızlık sessizliği delen sizden başka bir sesin olmaması mı yoksa bir gürültünün içindeki kendi sessizliğiniz mi.

Yalnızlık nedir sevincinizi paylaşmayı istediğinizde yaşamış olduğunuz hayal kırıklığımı yoksa kederlendiğinizde başınızı dayayabileceğiniz bir omuzun olmaması mı?

Soluk alıp verirken aslında yaşamaya çalışırken sizinle beraber atan bir kalbin sesini duyamamak mıdır yalnızlık.Ya da güzel bir manzara karşısında duyduğunuz heyecanı paylaşamamak mı.Öfkelendiğinizde sizi sakinleştirecek bir sesin ya da dokunuşun olmaması mıdır yalnızlık.

Eğer yalnızlık bütün bunlarsa o zaman bizi yalnız bırakan nedir?
Anlaşılamayacağımıza olan inancımız mı yoksa yalnızlığa olan bağlılığımız mı.Kendi kendimize idare ettirdiğimiz yaşam alışkanlığımız mı.Belkide yalnızlığımızı bozacak olan bir sesin yada soluğun kısacası hayatımızdaki bu yeni şeyin bizi değiştireceğine karşı olan inancımız mı.Değişim ,iç dünyamıza sızıp bizi bize yabancı yapacak bir farklılık, alışkanlıklardan kopuş yada direncimizin, savunmamızın son bulduğu nokta ise o halde bizim tercihimizi yalnızlıktan yana yapmamıza sebep te odur…

Bir insan yaşarken yapmış olduğu tercihlerden dolayı kendine düşman olabilir.Hayat tercihlerimizden oluşur ve yalnızlık ta bir tercihtir.Belki yalnızlığı seçen bir insanın ruh halini korkaklık olarak adlandırabilirsiniz belki de denizin durgunluğuna bakmadan limandan ayrılmaya cesaret edemeyen, alıcağı dalga darbeleri küçük te olsa bulunduğu noktaya sığınan bu tercihinden dolayı tek başına kalan bir geminin durgunluğu olarak.Bu tercih nasıl algılanırsa algılansın su götürmez bir gerçek var ki limanda bekleyen gemiler büyük başarılar alamasalar da asla yıpranmazlar.Yalnızlığı tercih eden bir insan belki büyük mutlulular kaçıracak ama kendisine yalnız değilim dedirdetecek kişilerden de asla yara almayacak, üzülmeyecek.

Artık yalnız değilim dediğinizde yanınızda sizi anladığınızı düşündüğünüz biri var demektir.Bu kişi belki bir sevgili belki bir dost ama biri sizinle acınızı mululuğunuzu ve heyecanınızı paylaşan biri.Peki her şeyiyle kendinizi açtığınız bu kişi ne kadar güvenilir, aslında sizi ne kadar anlıyor.Bu kişiyi bulmak için yola çıkmak, karşımıza çıkanları tanımak tanırken yara almak ve bulana kadar yola devam etmek için yürümek yürürken ise yorulmak.Bu aslında hayatla bir kumar değil mi bu yorgunluğa ve bu yolu yürürken aldığımız yaralara karşı bulduğumuzu sandığımız kişi ya aslında düşündüğümüz kişi çıkmazsa…

Yalnızlık bir tercihtir.Etrafımızda gördüğümüz insanlardan kaçan ve sessizliği tercih eden kişiler bize anlaşılmaz gelmemeli onları pasiflik sıfatı altında ezmemeli bu tercihlerine saygı duymalıyız.